Bu blogda ara

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Online Sidik Uzmanlığı ve Olgunlaşamayan Tartışmalar Hakkında

Şu 20 Temmuz günü gerçekleşen “Büyük Düello” Taslaman-Sifil tartışması sonrasında özellikle deve idrarı konusunda internette acayip derecede kanserli yorumlar dolanmaya başladı. Teker teker gruplara girip, search yapıp hem Facebook'tan hem Twitter'dan anahtar kelimelerle yorumlara bakıyorum. Sadece Sifil savunucularından değil, Taslaman destekçilerinden de yalan yanlış fanatik sözler havada uçuşuyor. Hayret ettim. Sözde 40 yıllık sidik uzmanı gibi davrananı mı ararsınız, yoksa bir günde tıptan icâzetini alıp insanlara idrar içimi/içmeme konusunda tıbbî önerilerde bulunup sözümona pek bir bildiği "modern tıp" hakkında sallayan mı... Muhtemelen taraftar olunca konu tıbbî mesele olsun olmasın, yargıda bulunmak kolaylaşıyor. O yüzden bugün daha çok bu “online sidik uzmanlığından” ve biraz da genel birkaç meseleden (tartışmalardaki üslûblar, karakteristikler…) bahsedelim.


Ben bu meşhur deve idrarı içimi hadisiyle yanılmıyorsam 2010 senesi civarlarında hadis kitapları okurken ciddi olarak karşılaşmış; ancak üzerine kritik etmemiştim. Sonrasında, deve idrarı içimi üzerine yaklaşık 3 sene önce tıp fakültesinde Ehli Sünnet geleneğinden benden yaşça biraz büyük bir arkadaşımla bir sohbet etmiş, ilgili hadis konusundaki fikirlerini sormuştum. İlk önce hadisin sahih olup olmadığı konusunda fikri bulunmadığını söyledi. Ben sahih olduğuna dair düşünceleri sununca hadise birlikte kaynağından bakmış, sonra da hadis hakkında bir müddet sohbet etmiştik. Şu hâliyle ilgili hadisin mevcûdîyetinin tıbbî bir meseleye hâiz olması sebebiyle hadisteki “idrar içimi ve sağlığa kavuşmanın” tıbben nasıl değerlendirilmesi gerektiğine doğrudan bir kanaat getiremedik. Kendisi, son derece absürt görünen bu “deve idrarı içimi” meselesini daha çok bir hikmet, ardında yatan bir nedenle aramaya meyilli iken ben konuyu hâlihazırda savunduğum görüşler çerçevesinde pek de büyütmemiş, onca yanlış dinî yorum ve uygulamadan herhangi biri olarak görmüştüm. Konu onun için ne durumdadır bilmiyorum ama benim için her ne kadar dinî hava içerisinde olmasa da tıbbî bir eylem olarak deve idrarı kullanımı bir merak unsuru olarak yerini korudu. Aralıklarla konuyu araştırmaya devam ettim.

Matür ve elit bir tartışmanın filizlenememesinde tartışmacılara düşen rol hakkında: Taslaman (ve biraz da Sifil) örneği

Taslaman-Sifil tartışması öncesinde muhtelif lokasyonlarda bu konu çokça tartışılmasına rağmen bu tartışma sonrası “sidik uzmanları” tarafından sosyal medya adeta yeniden ateşe verildi. Deve idrarının özellikle deve sütüyle birlikte kullanımına dair hadis geleneğinden gelenlerin savunularıyla birlikte hadislere ciddi şekilde eleştirel yaklaşıp dinî referans olarak Kur’an’ı ön plana çıkaran Taslaman savunucusu kitle arasında güya pek bir “bilimsel” dönen tartışmayı izlemek bana açıkçası ilk başlarda keyif vermemişti. Başlarda keyif vermeyen sosyal medya atışmaları, deve idrarı üzerine kanseröz ve yanlış bilgilendirmelerin artmasıyla yerini kognitif zorlanmalara bıraktı. Belki de bunu, söylediği çoğu ifadeyi içine hafif agresyon ve tahrik katarak sunan Taslaman’ın ve hâlihazırda neredeyse çağdaşı olduğu bilimle ipleri koparmış bir durumda programa çıkmış olan Sifil’in kendilerinden başlayarak değerlendirmek daha yararlı olur.

Entelektüel bir tartışmanın olmazsa olmazlarından, ciddi bilimsel/tıbbî kritikler barındıran bir tartışmanın gerekliliklerinden, masaya sidik koyup “İçebiliyorsa içsin” demek. Böylelikle meselenin ağır düşünsel ve bilimsel kritik gerektiren tarafından bir nebze kurtuluyor, seyirciden tartışma adına daha kolay “pozitif point” topluyorsunuz.

Taslaman’ı aşağı yukarı 2010 senesinden beri bilir, bünyesinde “Taslamanist” şeklinde nick alacak kadar ileri giden fanatikler barındıran takipçilerini ise 2012-2013 döneminden beri internette görürüm. Yıllardır, konuşulan konulardan haberdar kalmak için diğer bazı felsefeci, düşünür ya da dinî araştırmacıyı da olduğu gibi tartışmalarının çoğunu ya canlı ya da sonradan video ile seyrederim. Kitaplarındaki iddiaları araştırırım. Taslaman, kendisini özellikle son birkaç yıldır artan frekanslarla medya odaklarında gösteriyor. Bu durum nedensiz değil. Kendisi, değindiği konular itibariyle oldukça önemli problemlere parmak basmakla ve o alanlarda ciddi bir farkındalık yaratmakla birlikte tartışmalarda takındığı tutum, üst seviye bir tartışmanın havasına uymayan limbik-beyin düzeyi emosyonel davranışları ve pek çok yerde başvurduğu mantık hatalarıyla geçerli ve kabul edebilir bir tartışmanın entelektüel yanına hiçbir zaman ne hitâp etti ne de bunun için tartışma esnasında somut bir girişimde bulundu; çoğu kez tartışmada oluşan duygusal dalgalanmalardan, girdaplardan, karambolden tartışmanın sağlığını hiçe sayarak istifâde etti. Âvâm ve konu üzerinde ciddi entelektüel birikime sahip olmayan seyirci üzerinde bıraktığı olumlu, alengirli lâkin boş izlenim, kendisinin medya üzerindeki albenisini artırmakla birlikte, popülerliğinin artmasının yanı sıra bu durum, kendisini davet eden medyanın da hassas duygularını okşuyordu. Bilineceği üzere tartışmaların çoğu kez teknik, ağır veya bilimsel üslûpla, tarafların “doğrular üzerinde uzlaşması” veya konunun emosyonel ve agresif tepkiler yerine yoğun düşünsel içerikli, argümantatif ve stabil bir biçimde seyretmesi çoğu kez ilkesel olarak istenmez. Sanıyorum ki Taslaman’ın medyadaki ivmesine etki eden en önemli unsur da buradan orijin alıyor. Taslaman, entelektüel derinliğini artıramadığı müddetçe bundan sonra da medyada daha çok yer bulacak, âvâmdan takdirleri daha çok toplayacaktır. Geldiğimiz noktada yıllardan beri kendisinin düşüncelerinde mantıkî, argümantatif tartışma ve entelektüelite söz konusu olduğunda elle tutulur bir gelişme yaşanmaması da yıldan yıla sayısı artan ama düşünsel kalitesi artmayan kitaplarından, savunduğu fikirlerin ekserîyetle alelâdeliğinden, sıklıkla kendisine gelen reaksiyonlara yanıt verirken beliren bir türlü olgunlaşamamış, tartışmayı sekteye uğratan üslûbundan, meydan okumalarındaki akılla bağdaşmayan “dünya karşıma gelsin cengâverliğinden”, vuruşkanlığından ve hemen her tartışmasında fikirsel içerikleri yerine yaşadığı emosyonel atışmalarla yorganın altından çizgi filmlerde Süpermen izleyen çocukların takındığı tavır gibi bir tarafgirlikle anlaşılmaktan öteye bir türlü gidemeyen, okumuş-öğrenmiş elit insana neredeyse nüfûz edemeyen içeriklerinden, dahası en temel ateolojik, agnostik ve seküler argümanlara veya Kur’an’a-İslâm’a yaklaşım tarzı olarak tarihselciliğe bile verdiği yanıtlarda ciddi başarı sağlayamayıp -kendi adıma söylemem gerekirse- bağlı bulunduğu dinin hem bilimsel hem de mantıksal açıdan en zayıf hattına tekâbül eden geleneksel Ehli Sünnet anlayışının artık tarihsel olarak kökleşmiş, kökleştikçe verdiği açıklar kabak gibi ortaya çıkmış dogmatik savunularına –birkaç gün önce yaşanan tartışmada örneğini gördüğümüz üzere- yeterince başarılı bir kritik getirememiş olmasından anlayabiliriz. Her ne kadar bu tür hâdiselerde mind-reading’ten olabildiğince uzak kalmaya çalışsam da kısa bir süreliğine kendimde bu hakkı mahfûz görüyorum: Kur’an savunuculuğu üzerine ya da Kur’an’ı kabul etmeyen görüşlere karşı olarak yıllarca çalışıp tesirli/olağanüstü hiçbir argüman üretememiş olmak, ilgili konularda yeryüzünde ileri okumalar yapan kontra seçkin araştırmacılar tarafından bir ihtimâl dilediği ölçüde önemsenememek, kabul görmemek ya da didinmesine rağmen ahlâkî, bilimsel ve sosyal açılardan elit ve kaliteli seküler/dinsiz nüfusun hem Türkiye’de hem de yeryüzünde parlayıp yükselişini izlemek zorunda kalmak; tüm bu prosesler ışığında, kendisinde TV programlarında düşünsel çatışmalara mukâbil masaya sidik vurmaya dek giden devinimleri advers etki formatında getiriyor veyahût programlarını izleyenlerin tanışık olacağı diğer birtakım duygulanımlarını tetikliyor olabilir. Ucuz yazılarda salık vermek benim harcım olmasa da İslâmî ekolde neredeyse bir tane bile yaşayan önemli bir entelektüel görememek beni de farklı düşüncelere sevk ediyor.

Taslaman’ın deve idrarının içimi hususundaki hadise getirdiği eleştirilerin bilimsel mânâda ayrıntılı incelemesini bu yazıya almak istemedim. Aynı şekilde Sifil’in iddialarını da. Öte yandan, Taslaman ve Sifil destekçileri birlik olup bu konuda şu an internette kanser saçmakla meşgûl. Onlara önümüzdeki günlerde deve idrarının bilimsel ve tarihsel literatürdeki yerine dair yaptığım taramalarda yer vermek istiyorum. O nedenle şu idrar mevzûundaki akıl almaz yorumlara bir izân, hiç olmadı izah getirmeliyiz. Burada daha çok online sidik uzmanlığının doğuşunu simgeleyen çok önemli bir “entelektüel” gelişmeden bahsediyor ve ancak Taslaman ya da ona benzer bir çarpık tartışma ekolünün temsilcilerinden görebileceğimiz derecede yüksek kalitede düşünsel davranış modeli olan canlı yayına sidik getirip masaya koyup iç deme modelini kastediyorum.

Ebubekir Sifil ise medyadan çok âşina olmadığım, sıklıkla Ehli Sünnet görüşleri çerçevesinde fikirleriyle tanınan, ilâhiyatta hadis üzerine çalışan bir akademisyen. Sifil, kabul edelim ki, İslâmî düşünce ağacının sözgelimi bilim ve mantık tabanında en zayıf dalını teşkil eden, zahirî bir geçerliliği olsa da çağcıl insanın kabul buyurmayacağı bir geleneğin, irrasyonalizmin, bilim takipsizliğinin, hukuk ve adalet yabancılığının temsilcisi olmaya koşar adım yürümüş gibi duruyor. Sifil, o nedenledir ki, bu tartışmanın birnevî “kolay lokması” idi. Tüm bunlara rağmen, Sifil, ilgili tartışmada logical fallacy’den, biaslerden, Taslamanvârî hislenmeler ve çıkışmalardan hiç de geri durmasa da yanlış olduğunu izlenimlediğimiz fikirlerini –kendi içinde- daha tutarlı, formal savundu. İlâhiyat araştırmaları merkezli tartışmadaki teknik konulara hâkimiyeti ve bilgisi ön plana çıktı. Elmaya armut deme veyahût “modern bilim” lafzını kullanarak elmayı armut yapmaya kalkışma işinde sanılanın aksine dinî hüküm vermede hadisleri kabul eden (ve ayrîyeten bir miktar da tarihselci) kitleler pek bir başarısız görünmekte; bu işi daha çok evrenselci Kur’ancılar üstlenmektedir. Şahsî kanaatim, zırvalıkları kabul etmenin, var olan zırvalığı modern tıp, modern bilim, hukuk, mantık, akıl, adâlet gibi çağcıl ilişkili kavramları mundar etmek sûretiyle inkâr etmekten daha erdemli olduğudur.

“Modern tıp” kavramını piç etmek

Bunu esasında yıllardır temelinde ya sidik uğruna modern tıbbı baltalamak ya da geleneksel dindeki sidiği reddedeceğim diye modern tıbbın arkasına sığınmak, kırk takla atmak, iki büklüm dönmek, nadir görülen bazı caselerde de idrarın moleküler patoloji ve farma düzeyinde potansiyel terapötik niteliklerine dair birtakım bulguları yok ederek “modern tıp” kavramını kullanıp “modern tıp” adına yalan söylemek şeklinde vukû bulduğunu görüyoruz. Gerçekte ise idrar kullanımı, üroterapi ya da ürofaji oldukça tarihsel, İslâm’dan dâhi eski, geleneksel veya alternatif tıp yöntemleri arasında yerini almış, son birkaç dekatta da çağdaş medikal araştırmalar içerisinde potansiyel yararlarına dair bulguları artan; buna rağmen Evidence-Based Medicine dediğimiz yaklaşımla temel araştırmalardan kliniğe dek katı bir kritiğe tâbi tutulduğuna henüz tümüyle terapötik icâzetini alamamış öğeleri olan bir mevkîdedir. Geçmişte de yaygın bir kullanımı olduğu gibi son dönemde de özellikle bazı hayvanlardan ve insandan alınanların kullanıma dair bir popülerlik söz konusudur. Gelecekle nasıl bir yolu olur, göreceğiz. Şu koşulda idrarın doğal komponentleri dışından kaynaklanabilecek pek çok mikrobiyolojik proses de dâhil olmak üzere idrarın yeri sağlamlaşmadığı müddetçe sokaktaki bilgisiz insanın rastgele kullanımına müsait değildir. Binâenaleyh Kur’an’da belirtilen alternatif tıbba yakın birtakım metotlara veya doğrudan bilimce geçerli olduğuna dair kesinkes veri bulunmayan, günümüzde savunulduğunda oldukça komik, mizahî nitelikler barındıracak bir hâle düşen uygulamalara karşı şaşmaz bir yönelimle “biat” eden bazı evrenselciler, Kur’an’ın dışında yer alan idrar kullanımı gibi konseptlere karşı her nasılsa aniden bir skeptik, modern bilimci, Western tıpçısı kesilmektedirler. Son birkaç gündür de değişen pek bir şey olmadı. Baş sidik uzmanı, “online sidik uzmanlığına” rol model olmuş Taslaman ile kitleler önünde deve idrarını sıradan bir insana “şifa” olarak yutturmaya çalışan ve bilgisiz insanların hayatıyla oynayabilecek bir zincirleme reaksiyona insanları sürükleyen, mürted bahsi gibi diğer yorumlarına da bakılırsa mortaliteyle arası pek bir hoş olan Sifil’in aşırı kaliteli sidik tartışmasının etkileri sosyal medyada kendilerini göstererek “modern tıbbı” refere eden online sidik uzmanlarının oluşmasına zemin hazırladı. İlkin, bir mürit rolüne yaklaşık bir konumda seyreden, ekserîsi genç, bilimle “az öteden biraz da şuradan” haşır neşir olmuş yeni Kur’ancı nesli temsîlen Taslaman savunucusu kitlelerin sahih olduğunda mutâbık kalınan deve idrarı içerimli bir hadise bakışında, tutarlı olmaları gerektiğinde birkaç yol vardır. Bunlar, kabaca ilgili hadisin Kur’an’da bir referansının olmaması ve uygulanmasına aklî/bilimsel engeller bulunup bulunmamasına göre biçimlenir. Böyle bir şahsîyet, ilgili hadisi ya Kur’an’da refere bulamadığından ya aklî/bilimsel süzgeçle temellendiremediğinden ya da dinî referans olarak kendisi onaylamasa da neredeyse a priori olarak kabul ettiği kutsal kitabının içerisinde görmediğinden dinî bir referans, zorunluluk olarak görmez. En münasip şartlarda sahih olduğu belirtilen hadise tarihsel olarak uyumlu görünse bile “uydurma” der, bunun temellendirilmesini genellikle veremez, topu bilime atar, peygamberini de böylelikle dinsiz kitlelerinin saldırılarına karşı kendince korumaya alır. Zannımca hem Kur’an hem hadis incelemelerinde tarihselcilik ve hermeneutike karşı alınan tavrın bir orijini de buradan gelmektedir. Nitekim evrenselciler tarafından sidikle mundar edilen “modern tıp” mefhûmunun aldığı hâli pek çok kez, farklı sûretlerde deneyimledim. Pek çokları, hadiste yer alan deve idrarı içimi ve “şifa” iddialarına karşı, ilkin sudan çıkmış balık gibi bakıyordu. İdrar içimi savunusunun gelmesini takiben önemli bir kısmı bilhassa internetten harıl harıl idrar araştırmalarına koyuldu. Amaç idrarın tıbbiyedeki ve tarihteki yeri nedir ne değildirini hakkıyla, esaslı olarak öğrenmek değil; işlerine geldiği kadar sözde “tıbbî” bilgiyi kısmen ortaya döküp hadisin geçersizliğini veya uydurma olduğunu kanıtlamaya çalışmak. Öyle de oldu; Taslaman savunucularından idrara dair elle tutulur hiçbir önemli kritik, yazı, geniş review, meta-analiz göremedim. En başarılı görünen kritiklerin yazarlarının bile kendi görüşlerine paralel bulduğu bulguları derleyip toplayıp bağlı bulunduğu düşünceyi kurtaracak nitelikte sandığı bir araya getirilmiş bilgilerden bir toplama yaptığını gördüm. Kendilerine uymayan bulgulara şaşırtıcı olmayan biçimde neredeyse hiç değinmemişler, üstünü kapatıyorlar. Bunun aksi yöndeki tarafgirlerin tutumu da çok farklı değil. Düne kadar konu üzerine zırcahil olanlar, bugün deve idrarının savunusuna yanıt verebilmek veya sidik savunusu için kırk takla atmaya, olduğu yerde dönmeye başlamış, daha beyazları çekmeyip eline tüp değmeden tıbbiyeden bir günde icâzet alıp önemli ölçüde klinik mikrobiyoloji, patoloji ve dâhiliye bilgisi gerektiren bir meselede adeta bir tıbbî fetva meclisi kurmuş, gelene geçene danışmanlık görevi üstlenmiş. Şaşılası olduğu kadar acınası görünüyor.


El ele kanser yayıyoruz pozu


Yiyin birbirinizi mi diyelim illâki?

Mesele, nitekim özünde basit idrar hâdisesinden daha geniştir. Konu, modern tıp depreşimi, doğrunun namusunu kurtarma mücâdelesi değildir. Siz de fark edersiniz ki, hangi taraf olursa olsun, hepsinin sığındığı çağcıl olsun olmasın nosyonlar birbirine benzer; ancak kutupları farklıdır. Tüm bunlar hâsıl olurken kimse peygamber, kitap övgüsünü dilinden düşürmez. Birbirlerini bağlı bulundukları dinin tanrısını işin içine katarak suçlarlar. Çünkü bu tartışma en nihâyetinde doğruyu, bilimi, aklı, mantığı, dürüstlüğü, adâleti değil; çıtkırıldım pozisyondaki inancını müdâfaa gayreti, gâyesidir. Bilime veya doğrulara göre düşünceye yön verme değil, inanca bilimi kılıflandırma savaşımıdır. Gerçekten de bir tartışmayı aklıselim bir nihâyete erdiremeyecek olan, tarafgirliğe yakın seyreden inançlar, kognitif biasler, ontojenide edinilen ve hatta nesillerden orijinli ailevî kanaatler, anânelerdir. Son tahlilde boğuşkan bir tavırla birbirini yiyen bu kitleleri fildişi kulemde seyretmek belki de evlâdır. Birbirini yanlış ve hatalı olmakla suçlayan tarafların tek doğru söyledikleri bana kalırsa budur. Velhasıl benim açımdan deve idrarı konusunda hiçbir sıkıntı yoktur; zîrâ muamelem sidiğe iman ve sidiği inkâr düzleminden epey bir uzak seyretmekte olup hezeyanları uğruna mundar etmekte oldukları modern tıbbın kendisiyledir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder